bugün

sevdiği entry'ler

sadece sarılıp uyuyacağız diyen kıza yumruk atmak

öfkem mi sebep
heyecan mı yoksa
duyduğum sen değil,
öldüm mü yoksa
ne isterim sevmek
ne duydukça sabrı
bir ben değil ardıma
umut saplandı.

- özdemir asafoğlu

bu olayı yaşadıktan sonra hiç kimseye anlatmadım. yaklaşık 4 yıl geçti. bir kıza yumruk atmam değil asıl gizlediğim. asıl gizlediğim sarılma düşüncesine katlanamayışımdı.

bir haziran akşamı buluşmuştuk onunla. tıpkı onun sevdiği gibi giyinmiştim; mavi gömlek, içimde don yok. o akşam biraz farklıydı evvelkilerden. o akşam ona açılacağım akşamdı. ona onu sevdiğimi söylemek fikri benim bacaklarımı ıslatmıştı. kim bilir belki de gece sonunda ıslanan yalnız benim jiletle kazıdığım bacaklarım değil, onun bacak arası da olacaktı. bu düşünceleri aklımdan geçirerek yürüyordum. "aç mısın" diye sordu, bir şeyler yiyelim mi? kararsızdım. açıkçası onun yanında yürürken bile heyecanlanıyordum. yeni götten yemiş gibi bacaklarım birbirine dolanıyordu. yemek yeme fikri hiç iyi gelmemişti bana. ayrıca bir keresinde, sene 2007'de forumtr* internet sitesinde kızla yemek yerken nasıl heyecanlanmamalı ve rahat olunmalı adlı bir makale okumuştum. orada mesela sakın hamburger yemeyin, ketçap üzerinize damlar tribe girersiniz yazıyordu. ilk okuduğumda bu bilgiyi ben ne yapacağım sanki diyordum. ama işte, kullanma vakti gelmişti. bunları düşünürken ve henüz cevap vermemişken yürüyerek fenere geldik. o durdu. ben de durdum. karanlık ve nispeten sakin bir yerdeydik. içimden "yatır sik" cümlesi windows 98 ekran koruyucusu gibi kırmızı fontta yanıp yanıp sönerken, tereddütlü tarafım beni engelliyordu. sonuçta sanırım içimde ortak bir karara varıldı ve ağzımdan seni seviyorum cümlesi çıktı.

utanmıştı belli ki. biraz da şaşırmış gibiydi. bilmiyorum belki de show tv yaz dizilerinde gördüğü flört sahnelerinden birini canlandırmaya çalışıyordu. içimdeki sesi bir daha duydum; yatır sik. "sen çok tatlı bir çocuksun" dedi. "bilmiyorum seni kırmak istemem." kır işte amına koyim kır da yatırıp sikeyim seni dedim içimden. içime ne oluyordu sahi. "birşey söylemene gerek yok" dedim. hadi gel birşeyler yiyelim. "nerede" dedi. "istersen bana geçelim, sana yemek yaparım. hem belki kararını olumlu anlamda etkilemiş olurum" dedim. güldüm*. kararsız kalmış gibi hareketler yaptı. götü başı ayrı oynuyordu, tribe girmişti napıyor bu amk dedim içimden. "ama" dedi, bir şey yapmak yok. şimdi şöyle söyliycem; ben orada aklıma herhangi başka bir şey getirip, ona söyleyip gülümsetmek istedim. hem böylece salağa da yatıp onu korkutmamış olacaktım. içindeki endişeyi alacak, onu sikmeyeceğimi belli edecektim. yani mesela ona, "nasıl bir şey yapmak yok. ne güzel duvara sıva yapacaktık, niye yok diyorsun şimdi?" diyecektim ve o da "yaa salak mısın :D " diyecekti. sonunda rahatlayıp hadi gidelim diyecekti. ama benim aklıma tek bir şey gelmedi sikişten başka. dünya'ya sik olarak 2 dakika önce gelmiş gibiydim. aklımda yalnızca sikiş, sikmek, sik ve sikişli şeyler vardı. espriyi yapamadım ve "yok ya korkma" dedim 31 çekerken yakalanmış gibi çatallı bir sesle. o açık olması gerektiğini anladı. kezban olmak istemezdi ama karşısında da bir mal duruyordu. imaya imayla cevap vermemişti ve gözlerinden "şunu yatırıp siksem mi ki?" sorusu geçtiği çok bariz belliydi. "hayır" dedi, yalnızca sarılıp uyuruz yani :D . sonundaki gülücük...

içerisinde ne sitemler, ne öfkeler barındırıyordu o tebessüm. "zorla söylettin senin amına koyim" diyordu gözleri. ama bu nasıl bir cümleydi ki böyle? algılayamadım. gerçekten ne demek istediğini anlayamadım. zaten sıçıp batırmıştım, ona soramazdım. neydi bu allahım, ne demek sadece sarılıp uyuyacağız? sarılıp uyuyacağız ama sikişmeyecek miyiz? sikişeceksek de direkt sikişecez diyebilirdi. veya hiçbir şey demeseydi de zaten sikişebilirdik. eğer sikişmeyeceksek niye uyuyoruz? ben nasıl uyurum ki öyle? bir de sarılıp. ne oluyor amına koyayım demeden benim iç dünyam bu sözü yabancı bir cisimmiş gibi algıladı, tepki olarak "kaçmak veya savaşmak" seçeneklerinden ikincisini seçti ve ben yumruğu koydum.

öyle bir yumruktu ki ruhu çekilmiş gibi yere yığıldı. inanılmaz korkmuştum. bir yanım "ne yaptın sen" derken diğer tarafım "bir tane daha vursam mı" diye düşünüyordu. yere eğildim. "pardon canım ya" diyecektim ki baktım ses seda yok. nabzını kontrol etmeye çalıştım. sonra burası "arka sokaklar mı aq" şeklinde kendime kızdım ve vazgeçtim. bir iki tokat attım yavaşca. ulan öldü mü acaba korkusuyla ne yapacağımı bilemez bir durumdayken memesi gözüme çarptı. sağa sola baktım, kimsenin olmadığına emin olunca sol memesini bir kez sıktım. ee, şimdi ne yapacaktım? kaçsam mı? bir tokat daha attım bu kez sertçe. kendine gelir gibi oldu, hareket etti yavaşça. içimden "ah be keşke uyandırmadan memesini bir kez daha sıksaydım" dedim. narkozdan uyanıyor gibi ağır ağır kafasını oynattı. sonra gözlerini açtı. beni gördü ve hafiften tebessüm etti. gülünce ağzının dişinin kan içinde olduğunu farkettim. özür dilerim dedim. destek oldum ve doğrulup oturmasını sağladım. "iyi misin" diye sordum. "hayır" dedi, "ağzım mı kanıyor benim?" "bilmiyorum karanlık" dedim, hadi gidelim ve sana yemek yapayım ne dersin? dedim. olur dedi. kaldırmaya çalıştım ama kalkamadı. "ayaklarımı hissetmiyorum" diye bağırdı. aklıma kill bill 2 geldi ve onu yere yatırıp olanca kuvvetimle depar attım. o tarihten beri de hiç görmedim.

rakının yurtdışında tutmamasının sebebi

çok da umursamadığım sebeptir.

--spoiler--
severek içiyoruz. bok içsinler.
--spoiler--

fasulyeler için dua okuma makinası

malumunuz tübitak yeni bir çağın başlangıcı olan dua edildiğinde fasulyenin daha hızlı büyümesi ödülünü vermişti.
peki duayı kim edecekti? bilimin ve çiftçinin her zaman yanında olan güzide bilim adamlarımız dua okuma makinesi icat etme fikri ile yeni ve dahice bir çözüm buldu. wireless bağlantılı olmalıydı ki kendini sürekli geliştiren, güzide bir kurumumuz olan diyanetin fetvalarını update etme özelliği ile kendini güncel tutabilsin. tamamen yerli yapımı bu cihazda geliştirilebilir hafıza, bitmeyen ilahi bir batarya ( diyanetle ortak buluş) buluşun özelliklerinden sadece bir kaçı.